Mahmud Yazır' ın El Yazısı


Hattatlığın Şartları

a- İsti´dâd ve kabiliyet sahibi olmak:

Her sanat gibi hattatlık da her şeyden evvel fıtrî bir isti´dâd ve kabiliyete dayanır. Bunlar bazı kimselerde uykuda, bazılarında uyanık haldedirler. Uykuda olanları harekete geçirmek için güzel örnekler göstermek bazen elverdiği halde bazen de zamana bırakmak ta´lîm ve terbiye ile yavaş yavaş uyandırmak gerekir. Nitekim genç yaşta yüksek eserler veren hattatlar zuhur etmiş olduğu gibi. Uzun bir çalışma ile tedrîcî bir surette inkişaf ve tekemmül etmiş sanatkârlar da çoktur. Tevarüsünde bu işte büyük rolü vardır. Soydan soya intikal eden isti´dâd ve kabiliyetlerin gittikçe daha kuvvetli olduğu ve daha çabuk inkişaf bulduğu da inkâr olunamaz.

Uyanık olan isti´dâd ve kabiliyetlerin inkişafları ise ötekilerden ziyade dikkat ve ihtimam ister. Çünkü bunlar fitili ateş almış bir bombadaki barut gibi olduklarından mukâvemet haddini aştıkları anda patlayarak mecralarını değiştirirler. Bediî-i hisse hâdim olmak yolundan hevâ ve şehvet tarafına kayarak sahibini yazıdan vazgeçirtip bir takım kötü temayüllere düşürebilirler. Bu hal diğer şeylere olan isti´dâd ve kabiliyetler hakkında da düşünülecek bir meseledir. Bir çobanın oğlu okur adam olur. Sanatkâr olur. Bir okumuşun veya sanatkârın oğlu ayyaş, hırsız veya katil olabilir. Onunçun bu kısım isti´dâd ve kabiliyette olanlar kendilerini önceden ayarlamalı, işi çığırından çıkarıp da sonunda perişanlığa nedâmete düşmemelidir. Kendisini idare edecek ilim ve kültüre sahip olmak ve iradesini feveranlardan korumak üzre dizginini elinde tutmak gerekir. Bir de üstadlar, bu kısım isti´dâd ve kabiliyetleri önceden anlayarak ta´lîm ve tedrislerinde yararlı bir yol takip etmelidirler. Nitekim merhum biraderim müfessir Hamdi Yazır gençliğinde Filibeli Hacı Arif Efendi merhumdan yazı tahsiline başlamış, kısa zamanda sülüsle nesihi ilerletmiş, gerek güzel yazıya olan isti´dâd ve kabiliyetinin fazla oluşu ve gerek ilim tahsili hususundaki merakının aşırı bulunuşu Arif Efendinin dikkatini çekmiş, “ Oğlum: demiş, artık Sami Beye gitmeniz zamanı gelmiştir. Sanata olan isti´dâd ve kabiliyetini uzun zaman hapsetmek istemem” demiş ve alıp Sami Beye götürmüş. Ona bir şeyler fıslamış, Sami Bey biraderimin hususiyetini derhal takdir etmiş. Arkadaşlarından ayrı bir ta´lîm usulü tutmuş. Biraderimde kısa zamanda icazet alıp ( icazet formalitesi bahsine bakınız) resmen hattat olmuş ve yazı yazmaya başlamış. Böylece hem maişetini kazanmaya, hem de ilim tahsiline devama muvaffak olmuş. Hatta beş on kuruş pederine göndermek suretiyle evlatlık vazifesini de yapmaktan geri durmamış.

Biraderim, bu macerayı bana anlattıktan sonra: “Kardeşim, senin de yazıya merakın var. Çalış, fakat insanda her neye isti´dâd ve kabiliyet olursa olsun, gereği gibi terbiye edecek ellere düşmezse sahibini şaşırtır ve azıtır. Onun için dikkat et, hayatında bul ki, bu iki şeytanın eline teslim etme, onları yularlayıp hayrına çalışan yorulmaz iki sadık uşak haline getir. Yoksa mirasyedi zengin ahlaksızlara döner. Hakkın verdiği ve vereceği nimetleri isti´dâd ve kabiliyetin fena mecralara kayması yüzünden heba ederek sonunda eli boş kalırsın.” Diye güzel bir nasihatte de bulunmuştu. Bu nasihati elimden geldiği kadar tuttum, o nisbette de faydasını gördüm ve çok şükür hâlâ da görmekteyim.

0 Comments:

Yorum Gönder